Öğleden sonra çıktığım konya yolculuğum, yakşalık 530 km ( SEYAHAT SÜRESİ: 5 saat 58 dakika ) olan konya yolculuğum oldukça zorlu geçen günü akşamında kendimizi anca Karapınar öğretmenevinde atabildik.
Eşyaları motor’a bir türlü doğru yerleştiremedik dolayısı ile yolda bize sıkıntı çıkarmayı da ihmal etmedi, tabi tahmin ettiğim süre de konya da olamadığım için Karapınar ilçe ’sinde geç saatte varabildim, hemen navigasyondan öğretmenevine yol almaya başladık ve direkt kendimizi yatağa attık. Sabah erken kalkıp Konya yoluna düştük yaklaşık 90 km mesafa yolumuz vardı. İlk işimiz kahvaltı yapmaktı, bunun içinde fark seçeneklerimiz vardı. Tekrar Konya merkez öğretmenevine gidip eşyaları bırakıp yerleştik ve kahvaltıya dışarda para vermektense öğretmenevinde yapmanın daha ekonomik olacağını düşündük. Sonrasında Yolda telefonum kırılmıştı bir tamirci bulup hemen yaptırmam gerekiyordu bütün herşeyim telefonun içerisindeydi sonuçta, işin kötü yanı arife günü olması idi, sağa sola sorup soruşturup yakında bir telefoncu bulduk ve hemen işimizi hallede bilmek için oturup konuşup derdimi anlattım ve sağolsun 1 saate yaptı da fakat ertesi gün telefonda küçük iki piksel sorunu çıktı fakat git gide büyüdü telefoncuya soruduğum zaman ise tabi arayarak ertisi gün çok fark yerleri geziyorduk, bizden kaynakıl değil farklı sebepleri olabileceğini söyledi bizde bu duruma sinirlenip öfkelenmek yerine kabullenip yolumuza devam ettik.
Tabiki bizde her konya’ya gelen gibi ilk gezdiğimiz yerlerden biri Mevlana Türbesi oldu...
Mevlana'yı iyice gezdikten sonra, Merkeze inip Alâeddin tepesini görelim dedik ve gittiğimizde pekte bir şey göremedik. Sonrasında çarşı da birkaç almamız gereken malzeme vardı onları temin ettikten ve en güzel kısmına geldik, Çok fazla bilinmeyen fakat en eski, en güzel etli ekmeği yapan yerlerden biri olan “Hasan Şendağlı” nın etli ekmeğini yiğelim dedik, navigasyona yazdık ve yola koyulduk bizi şehir’in tamamını gezdirerek yanlış bir yere götüren navigasyonumuz, durup çevredeki insanlara sormamızla devam eden arayışlarımız. Bilmiyoruz cevabını alarak yola devam ettik. Dediğim gibi pek bilinmez bilenlerde vazgeçmez, bizde www.google.com ’da arayıp direkt harita’dan gidelim en iyisi, sonunda doğru yolu bulduk bu sayede kısa kısa Konya şehir turu atmış olduk.
Karnımızı doyurduktan sonra tekrar yollara düşüp gezimize kaldığımız yerden devam edelim, Konya'da Sille Köyü diye bir yer varmış görülmesi gereken madem öyle bizde bi ufak gidip gezelim zaten çok yorulduk Sille'den sonra biraz dinleniriz. Tarihi Sille Köyü'ne doğru yol aldık girişten çıkışa kadar hayran kaldık.
Sille Köyü nerede ? Konya Merkez’den 8 km mesafede bulunan Sille, neredeyse 3.000 yıllık bir bölge. Antik dönemde Sylla olarak bilinen Sille, özellikle Roma döneminde iskan gören bir yermiş. Sille’yi bu kadar özel kılan nedenlerden birisi de, o dönemlerdeki Kral yolu üzerinde bulunmasıymış.
1071 yılından itibaren Selçuklular’ın Konya’da artan hakimiyeti ile, Konya’da yaşayan gayrimüslimler, Sille’ye taşınmışlar. Sonrasında ise, 1097 yılında Haçlı ordusu şehri talan etmiş ve hatta şehirdeki bir çok Rum İstanbul’a göç etmiş.
Zamanla değeri azalan Sille, 1226 yılında Sultan 1. Alaeddin Keykubat’ın, Ermenistan seferi dönüşünde Sille’ye getirdiği Peçenek Türkleri ile yeniden toparlanmış. Zamanla Karamanoğulları ve Osmanlı mücadelesi sonrasında bölge hakimiyeti Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiş. 1923 yılında yapılan nüfus mübadeleleri sonrasında bölgedeki Hıristiyanlar, Yunanistan’a göç etmiş.
Sille’nin tarihi hakkında yeterli bilgi verdiğimize göre, biraz da günümüzden bahsedelim. Binlerce yıllık bir bölge olan Sille’de Aya Elenia Müzesi en önemli yapı olarak bilinsede; şapeller, kiliseler, hamamlar, çeşmeler, camiler, çamaşırhaneler, su yolları bulunuyor. Sille’de bulunan tarihi eserlerin de sayısı yüzler ile ifade ediliyor. Özellikle, Aya Eleni Kilisesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi. Büyük Konstantin’in annesi Helene (İlk Hıristiyan aristokrat) tarafından inşa ettirilen Aya Eleni Kilisesi,
“Aya Elenia Müzesi, 327 yılında yapılmış kilise olarak inşa edilmiş. Şimdilerde ise müze olarak hizmet veriyor.”
Bu arada, tepelerde yer alan ve dağların içersine oyularak inşa edilen Koimesis Tas Panagias Kilisesi de mutlaka görülmesi gereken yerleden, Ayrıca bir çok mağara da, Sille Mağaraları olarak biliniyor
Sille'de tam da tepede bir kale dikkatimizi çekti. Adı; Gavela Kalesi. O dönemlerde Araplar sıkça Sille'ye akın ettikleri için, Bizanslılar şehri savunmak adına bu kaleyi M.S. 7.yy'da inşa etmişler.
Aya Elenia Müzesi, pazartesi günleri hariç her gün açık.
Ayrıca, toprak da unutulmamış Sille’de. Özellikle topraktan yapılan testiler ve içerisinde pişen tandır ekmeği, tandır böreği ve saç böreği mutlaka tadılması gereken yemeklerden. Özellikle meşhur Konya kahvaltısı için adres soracak olursanız, Sille’yi bir yere not etmenizi öneririm.
İki gün konya’da kaldıktan sonra tekrardan yola koyulma vakti idi. Beyşehir’i gezmeden gitmek olmazdı. Beyşehir’de ilk durağımız Eşrefoğlu Camii oldu yapılışı 1296-1299 tarihlerinde yapılmış 720 yıllık bir eser. Osmanlı kuruluşundan bu yana var olan tarihi bir yapıt.
Camii’nin içi tamamen el yapımı ile ahşap ’tan yapılmış
”Anadolu’da ağaç çatı ve direkli düz tavanlı ulu camilerin en büyüğü ve en görkemlisidir. Üstün ağaç ve çini işçiliği yönünden bir Türk ağaç camii müzesi gibidir.”
Beyşehir Gölünü görmeden konya’dan ayrılmak olmazdı. Gölü çepeçevre dolanırken bulduk kendimizi. Bu durum bizimde planımızda yer almıyordu, artık yolda idik biz gölün herhangi bir yerine gideceğimizi sanırken birde baktık çevresinden dolaşıyoruz. Gölü dolanırken yolun kötü olması, önümüze hayvanların çıkması yolumuzu kapatması vb. durumlar işin cabasıydı.
Yaklaşık 30 km gölün çevresinde dolandıktan sonra yol Iparta’ya çıktı rotamızda olmayan bir yer ve oturup dinlenirken dedik geri dönelim öğle sıcağında dolandığımız bu göl bizde çok farklı bir yer etti bu sayede, döndük gerisin geri aynı yollardan geçerek Akseki yoluna doğru yolda dedim bu yol bizi çok yordu hemen mola vermemiz lazım. Kendimize güzel bir yer bulup 1 -2 saat dinlenelim dedik.
Hemen vazgeçilmezimiz olan nargile ve közde Türk kahvemizi yapıp durumun keyfini çıkarmaya başladık. 1-2 saat dinlendikten sonra tekrardan toparlanıp yolumuza devam ettik. Side’ye kadar bir hayli uzun yolumuz vardı. Sonunda Akseki yoluna çıktık. Bu arada Motorun (Frankel) yolcu ayaklığı kırıldı, Side’ye kadar Esma’m bir hayli yorulmuştu aksilik peşimizi bırakmadı Beyşehir’de.
Aksesi yoluna çıktık çıkması fakat yol hiç bitmesin istedik, kırık yolcu ayaklığı ile bu yolda gitsekde hiç mi hiç hissetmedik. yolun huzur veren bir yanı vardı, sessiz ve sakin, Sonra fark ettik ki bu yol gereğinden fazla uzadı bir an önce Side de olmamız lazım hava kararmadan çadırımızı kurmalıyız. Sabah 9:30’da çıktımız Side yolu akşam üzeri oldu halan bitmedi derken bir mola daha verdik Side’ye de iyice yaklaşmıştık zaten karnımızı doyurup yola öyle devam edelim dedik.
Yemeği beklerken notlarımı almaya devam etmekten de geri kalmadım, malum her şeyi yazıp çizmek gerekiyor.